Save on hotels with HotelsCombined.com

13 Kasım 2010 Cumartesi

Karma ve Yeniden Doğuş

Budizm'e göre, bir insanın yeniden doğuşu, yani anne karnında embriyonun oluşması için 3 temel faktör gereklidir: yumurta, sperm ve suttalarda mecazi olarak "can" diye adlandırılan karma-enerjisi (karma-vega). Bu karma-enerji ölmekte olan bir birey tarafından yayılır. Anne ve baba sadece embriyon için gerekli fiziksel materyali sağlarlar. Karakteristik özellikleri açısından, embriyonda gizli eğilimler ve melekeler Buda'nın öğretilerine göre şöyle açıklanabilir: Ölen birey, tam öldüğü anda karma enerjisi neşreder. Bu enerji, parlayan bir ışık gibi, gebe bir rahme çarpar. Böylece, yumurta, sperme ve kendilerine çarpan karma-enerji, embriyon hücresi olarak rahme çöker.

Bu süreç, konuşma yoluyla üretilen hava titreşimlerinin çalışmasına benzer, bu titreşim başka birinin kulağındaki akustik alıcılara çarparak tamamen öznel bir "ses" üretir. Bu esnada transfer edilen "ses" duyusu değildir, transfer edilen hava titreşimi şeklinde bir enerjidir. Aynı şekilde, ölen birey tarafından salınan karma enerjisi, ebeveynler tarafından teçhiz edilen materyalden embriyon üretir. Bu proseste gerçekten bir varlık, ya da ruh, transfer edilmez, sadece karma-enerji transfer edilir.

Bu yüzden şu anki canlı-süreç (upapatti-bhava) doğum öncesi karma-sürecinin somutlaştırılmasıdır ve ilerideki canlı-süreç bugünkü karma-sürecinin somutlaştırılması olacaktır. Böylece, aslında bir yaşamdan diğerine göçen hiçbirşey yoktur. Ve egomuz dediğimiz şey gerçekte bu sürekli var olup yok olan değişim sürecidir. Bu süreç an be an, gün be gün, yıl be yıl, yaşam be yaşamı sürer. Okyanusun yüzeyinde hareket eden ve dalga dediğimiz varlık nasıl sürekli yükselip alçalan yeni su kütleleri ise ve aslında suyun yüzeyinde hareket eden dalga diye bir varlık yok ise, Samsara okyanusunda da hareket eden ego diye kalıcı bir varlık yoktur, sadece ve sadece sürekli devinim halinde bir enerji akışı vardır.



Bu yeniden doğuş kanunu sadece Abhidhamma Pitaka'da bahsedilen bilinçaltı yaşam-akımı (Pali dilinde bhavanga-sota) ile anlaşılabilir. Yeniden doğuş, karma, önceki hayatların hatırlanması, vs. gibi çeşitli Budist doktrinlerin anlaşılması açısından bilinçaltı yaşam-akımının temel önemi Batılı bilginler taranından henüz tam anlamıyla anlaşılmış değil. Bilinçaltı yaşam-akımı terimi, Jung ve modern psikologların bilinçaltı dedikleri şeyle aynıdır. Tabii burada Hristiyan öğretisindeki ölümsüz ruh gibi bir varlığa herhangi bir referans yoktur. Bu bilinçaltı yaşam-akımı tüm yaşamın ön koşuludur. Onun içinde, tüm izlenim ve tecrübeler depolanır, ya da daha iyi bir deyişle, bilinçten tamamen saklı olarak geçmişin görüntüleri, hatıraları akar durur. Bu hatıralar her ne kadar bilinç için tamamen gizli olsalarda, rüyalarda sınırı geçerler ve kendilerini bilince açarlar.

"Fundamentals of Buddhism: Four Lectures" (Budizmin Temelleri, Dört Ders), Nyanatiloka Mahathera. Access to Insight, 7 Haziran 2010.

Buda'dan alıntılar

"Bütün evrende sevginizi ve ilginizi sizin kendinizden daha fazla hak edecek birini arayabilirsiniz ama bulamazsınız. Kendiniz, sizin sevginizi ve ilginizi diğer herkes kadar hak eder."

"Öfkeniz için cezalandırılmazsınız, öfkeniz tarafından cezalandırılırsınız."

"Geçmişe takılıp kalmayın, gelecek hayalleri kurmayın, zihninizi şimdiki ana konsantre edin."

"Ne olduğumuz ne düşündüğümüzün eseridir. Eğer bir insan kötü düşüncelerle konuşur ve eyleme geçerse, acı onu bir gölge gibi takip eder. Eğer bir insan saf düşüncelerle konuşur ve hareket ederse, mutluluk onu bir gölge gibi takip eder."

"Bir testi damlaya damlaya dolar."

"Bütün kötü eylemler zihnin eseridir. Eğer kişi zihnini dönüştürürse kötü eylem devam edebilir mi?"


"Kin, kin ile sona ermez, sadece sevgi ile sona erdirilir; bu ebedi kuraldır."

"Sağlık en büyük hediyedir, tatmin en büyük zenginliktir, sadakat en iyi ilişkidir."

"Öfkeye takılıp kalmak başkasına atmak üzere elinde kızgın kömür tutmak gibidir, yanan siz olursunuz."

"Ne kadar çok kutsal kelime duysanız, ne kadar çok konuşsanız, bu kelime ve sözlere göre eyleme geçmiyorsanız, duyduklarınız, söyledikleriniz neye yarar?"

"İyi bir yolculuk geçirmek, varmaktan daha önemlidir."

"Bizi kendimiz başka kimse kurtaramaz. Yolu biz kendimiz yürümeliyiz."

"Ayak yeri hissederken kendini hisseder."

"Zihin herşeydir. Ne düşünürseniz, o olursunuz."

"Dil keskin bir bıçaktır... Kan dökmeden öldürür."

"Gerçeğin yolunda bir kişinin yapabileceği sadece iki hata vardır; yolun sonuna kadar gitmemek ve yola hiç çıkmamak."

"Sağlıklı bir yaşamın keyfini sürmek, aileye mutluluk getirmek, herkese barış getirmek için kişi zihnini kontrol ve disiplin altına almalıdır. Eğer kişi zihnini kontrol edebilirse aydınlanmaya giden yolu bulabilir, ve bilgelik ve erdem ona kendiliğinden gelecektir."

"Bizi düşüncelerimiz şekillendirir, ne düşünürsek o oluruz. Zihin saf iken neşe bir gölge gibi takip eder ve bizi hiç terk etmez."

"Kendi kurtuluşunuz için çalışın. Başkalarına bağımlı kalmayın."

Kaynak: Brainy Quote

5 Kasım 2010 Cuma

Budizm din midir, felsefe midir?

Budizm, din midir felsefe midir? Budizmin yaygın olduğu Uzak Asya’da ortalama bir budistin budizmi yaşayış şekline bakarsanız, onun için budizm’in din olduğu sonucu çıkarabilirsiniz. Budizmi sonradan benimseyen bir batılı ise budizmin dinden çok bir felsefe olduğunu söyleyecektir. Oysa bu soruya cevap vermeden önce “din” ve “felsefe” kavramları üzerine düşünmek gereklidir.

Felsefe, sözcük kökeni olarak Yunanca seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum anlamına gelen "phileo" ve bilgi, bilgelik anlamına gelen "sophia" sözcüklerinden türeyen, terimin işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplindir. Din ise, genellikle doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, çeşitli ayin, uygulama, değer ve kurumlara sahip inançlar ve ibadetler bütünüdür. Din denilince de aklımıza Avrupa ve Ortadoğu’da yaygın olan tek tanrılı dinler ya da bu coğrafyaların geçmişindeki çok tanrılı dinler gelir.

Sorumuzun cevabını anlamak için göz önüne almamız gereken en önemli olgu, felsefe ile dinin insanlık tarihinin uzun geçmişi boyunca iç içe hatta aynı inanışlara denk gelmiş ve Avrupa’da yaşanan çeşitli düşünsel ve teknolojik gelişmelerle son 3-4 yüzyıl içinde içinde birbirinden ayrılmış ve felsefenin dinin içinde kalan mistizmden soyutlanmış olmasıdır. Oysa bu ayrışmanın Avrupa ve Avrupa kültürünün yoğun bir şekilde etkilediği coğrafyaların düşünce ve inanış geleneğinde ayrışmış olması, tüm inanış sistemlerinde ayrışmış olduğu anlamına gelmez.

Budizm, bu iki kavramında tam olarak ayrışmadığı ve her iki kavramın da tek tek karşılayamadığı inanışlara en büyük örneklerden biridir. Budizm tanrı, peygamber, ruh ve öteki dünya gibi doğa üstü inanışları içermediği için bizim anladığımız anlamda din ile tam olarak örtüşmez iken bir bilgelik arayışı olduğu için felsefeye yakın durur. Ama bunun yanında, başka doğaüstü kavramlar (karma, yeniden doğuş, nirvana) içerdiği ve çeşitli ritüellere sahip olduğu için din ile yakın bir noktada iken felsefeden uzaklaşır.

Kısacası budizm için “din midir, felsefe midir” sorusu sormak ve bu ayrımı yapmaya çalışmak çok anlamlı bir çaba değildir. Budizm, evrensel olarak tanımladığı bir soruna (dukkha), inançtan çok pratik eylemlere (dört soylu gerçek) dayanan bir çözümdür. Bir bilgelik arayışıdır ama bu arayışın içinde önemli doğa üstü kavramlara sahiptir.